24.04.2007

being a lost freak

görünen o ki levent plazalar civarında da faaliyetlerde bulunmuş dharma initiative. işte şok kanıtlar!

  1. deva ilaç binasının tepeden görünümü:
  2. kule çarşı
vay anasını sayın seyirciler :P

21.04.2007

genç parti spotları

orada burada görmekten bıktım, ama ufaktan bir "spoof" yapmadan duramadım. ne bileyim...


20.04.2007

kahretsin, kahretsin...

23 nisan, bu yıl süper bir şekilde pazartesi gününe denk geldi. bu ne demek? az biraz da olsa uzun bir hafta sonu demek. bunu haber alan ösym ne yaptı sizce? benim de gireceğim 2007 bahar dönemi ales'i (eskinin les'i) 22 nisan sabahına yerleştirdi! tüm hafta sonu ile ilgili hülyalı hallerimin orta yerine dinamit!

ösym için deli'den geliyor:

15.04.2007

supermarket 2.0

her tarafta web 2.0 geyiği dönüyor farkındaysanız. olayın özet olarak temeli de kullanıcı yorumları, rating ve etiketler aslında. bunun bir süpermarkete uyarlanmış hali nasıl olur diye merak edeniniz varsa (var mıdır hakkaten), ahanda böyle olmakta:


bu arada wishlist olayına girdim, ama biri bana alsın diye değil, çıkarsa alacam ya da amerikalardan getirtecem dediğim ıvır zıvırı koyacağım buraya. ilk cihazdan başlıyorum soruşturmaya; kim getirir 22"'lik lcd monitörü amerika'dan? olsa süper olur, çünkü ytl'ye vurunca 450 liraya geliyo abd fiyatı, tr fiyatı ise 699 ytl teknosa'da (başka yerlerde belki daha ucuzdur). iphone için galiba gelecek yılbaşını beklemek durumundayım, çünkü haziran'da çıkacak ve o sıralar tanıdık pek kimse kalmaz diye düşünüyorum oralarda. zaten bir ürünü ilk alanlardan olmamak, bug fix'leri, firmware güncellemelerini bekleyip öyle almak, ürünün olası tüm sorunlarıyla peşisıra karşılaşmamak lazım.

11.04.2007

fazla mesai...

işte (iş'te) üzerine kastığımız projenin deadline'ı yaklaşık 1 ay geriye alındı; önemli bir toplantıya yetişmesi gerekiyormuş zira. bu ne demek? hayyyvan fazla mesai demek. yalnız bitince kastığımıza değer birşey çıkacak ortaya, orası kesin.

hiç işim yokmuş gibi kitaplarıma ex libris yapayım dedim. dijital ortamların nimetlerinden faydalanıp escher kırpıntılarıyla bi'şeyler çıkardım. artistik olmaktan çok güzel bir etiket olsun, sınıflandırmada yardımcı olsun, ev içinde kongre kütüphanesi ambiyansı yakalayalım diye uğraştım. bir örneği aşağıda. tıklayınca gelen resim biraz büyük, uyarayım. 600 dpi ile basınca 10 x 15 cm'ye sığacak şekilde yapıldı:

bir de, tekno şeylerle ilgili post'ları ayrı bir blog açıp oraya mı yapsam diyordum, mine'nin son post'unu okuyunca bıraktım, dağınık kalsın.

1.04.2007

haftalık dergisi röportajı

3 hafta önce haftalık dergisi'nden tuğrul tunalıgil aradı; okuldan (inanç tabii) ismimi ve iletişim bilgilerimi almış, 'okul sonrası "üstün yetenekliler"in halleri' konulu bir söyleşi şeettirecekmiş. başka "üstün"lerle de (ne demekse artık o) görüşeceklerini duyunca kabul ettim, o haftanın cumasının akşamı vatan gazetesi'nin merkezinde buluştuk.

önce fotograf çekimi yapıldı, ki abartısız yarım saat kadar sürdü, ki çekilen n tane fotograftan yalnızca bir tanesi dergi sayfasında yerini aldı. titizlik midir, dijital fotografçılığın verdiği deklanşöre basma rahatlığı mıdır, artık adını ben koymayayım.

sonrasında söyleşiye geçtik. eskiden, inanç'ta zamanın nasıl geçtiğinden, inanç sonrası üniversite dahili cebelleşmelerden, ilerisi için plan/projelerden falan bahsettim iki saat süresince, ortaya şöylemesine bir şey çıktı. Yorumlarımı kırmızı renkle şıftırttım:

Egemen Şentin (25 - Bilgisayar Mühendisi) (yaş kompleksim olmasa da belirteyim, halen 24'ümden gün alıyorum)

Bilgisayar Mühendisi olan Egemen Şentin, halen yazılım uzmanı olarak çalışıyor. Okumaya (ve yazmaya) dört yaşında başlayan Şentin, çevreden gelen "İlkokula erken başlatalım" talebine annesinin, ufak tefek olması (harbiden, insan konsantresiydim) nedeniyle karşı çıktığını söylüyor. Okuduğu lisenin ayrıcalıklarını şöyle anlatıyor: "Bir kere izole bir ortam. Haberleri, olanı biteni izliyorsunuz ama bunlar sizi pek etkilemiyor. Bizim zamanımızda ilk dört sene eve ayda bir kez gidip gelebiliyorduk. (okuldaki güven olgusundan falan da bahsetmiştim, ancak ilginç gelmemiş demek ki. ayrıca ben bu kadar kopuk konuşmam)" Senede 30 öğrenci alan bir okula gittikleri için arkadaşlık ortamının benzersiz olduğunu belirtiyor: "Ortam gerçekten güzel. Çıkıyorsunuz dışarıya, bir keşmekeş, harala gürele gidiyor. Sanki herşey üzerinize üzerinize geliyor. (koç'ta üzerime üzerime gelen ferrari'lerden dem vurmuş idim :) )" Şentin'in bilgisayarla ilk karşılaşması siyah yeşil monokron (monokrom/monochrome olacak o) ekranlarla olmuş: "Bilgisayara ilgim oyunlarla başladı. Ama sonra bir de baktım ki, okulun hazırlık kampındayken bilgisayarın başından kalkmıyorum. Zamanla programların nasıl yapıldığını (yazıldığını, allah kahır bela) merak etmeye başladım." Şentin'in üniversitedeki bitirme projesi de oldukça ilginç: "Projemi Ekşisözlük üzerine verdim. (burada da anlattığım ek$iVista) Aynı zamanda, 2002'den beri Ekşisözlük'te yazıyorum." Şentin, insanların "üstün zekalı, üstün yetenekli" gibi belli bir isim altında girdiklerinde işin içine rekabetin girdiğini söylüyor: "Benim de kendimi tutamadığım şeylerden biridir. Birisi bir şeyin bir hecesini yanlış söylesin, düzeltirim mesela. Böyle olunca da bazı insanlar size mesafe koyuyor." Şentin, gelecekte Bill Gates çapında bir bilgisayar mühendisi olma ideali olduğunu söylüyor (ne ne ne ne? birincisi, bill amca'dan hiç hoşlanmam. ikincisi, bill gates bilgisayar mühendisi değildir, hatta harvard'dan terk olduğu için bir üniversite derecesi dahi yoktur, honoris causa zımbırtılar da sayılmaz.) ve yazılım alanında yapmak istediği, kafasında oluşmuş bazı projeler olduğunu belirtiyor. Ama bunları yapacak zaman ve fikir olarak sunabileceği ortam olmamasından oldukça şikayetçi: "Fikir var ama çıkışı olmayınca, ben bunları ne zaman yapacağım, ya benden önce birisi yaparsa diye endişeye kapılabiliyorsun." Egemen Şentin, insanların "üstün zekalı" olduğunu bilmelerinin kendilerine farklı bakmalarını beraberinde getirdiğini söylüyor: "Üstün zekalı (bu tabiri kullanmam, kullandırtmam) olduğunuzu duyunca, üç tane üç basamaklı sayıyı çarp ve üç saniyede bunun cevabını ver diyebiliyorlar. Sizi ayaklı hesap makinesi gibi görebiliyorlar."

yer darlığından metni biçivermişler ama biçerken iyi seçememişler. böyleyken böyle işte...